Köprüler, rengarenk boyanmış şirin evlerinden sarkan çamaşırlar, dış cephesinde gök mavisi seramikler olan ve denizcilik kokan farklı mimari yapılar… Teleferiğe binip martı çığlıkları eşliğinde ilginç köprüleri süzmek, ‘barco rabelo’ isimli otantik kayıklarla nehirde gezinti yapmak size cazip geliyorsa, harika Porto Şarapları’nın pek çok çeşitidini çok uygun fiyat tatmak istiyorsanız, bir de deniz ürünlerine ilgi duyuyorsanız işte karmaşa içindeki bu mistik güzellikteki şehir yani Porto fazlasıyla size göre olacaktır.
Porto nerededir ve hava durumu ile ilgili hatırlatma ile başlayalım…
Porto Portekiz’dedir. Nanaam çok şaşırtıcı değil mi 😛
Adeta dikey konumlanmış bir Türkiye’yi andıran Portekiz’de Porto oldukça kuzeyde konumlanmaktadır. Hava durumuna değinmekte fayda var çünkü sık ormanların çektiği ve okyanustan, nehirden gelen nem özellikle ağustos ayından itibaren sizi üşütebilir. Hava bir açıp bir kapanabilir…
Portekiz de şimdi ne sıcak olur ama sakın demeyin! Özellikle de tatilinizi ağustos ayının ortasından itibaren yapmayı planlıyorsanız Porto’nun oldukça serin olabileceğini göz önünde bulundurup buna göre üstünüze bir şeyler yedekte bulundursanız iyi olur.
Porto nasıl bir yerdir? Portekizliler nasıldır?
Sokaklarında dolaşırken mavi gökyüzüyle birleşen taştan yapılarının keyfini martı çığlıkları dinlerken çıkarabileceğiniz, benim Avrupa’da en beğendiğim ve samimi bulduğum şehirlerden birisi Porto. Şehirdeki binalar çoğunlukla taştan olduğu için bu taşlar kararmış ya da nemden dolayı yosun tutmuş olabilir. Oysa bu detaylar Porto’yu pis göstermiyor bence aksine daha büyüleyici ve mistik bir hava veriyor ona.

Porto ilk bakışta: kirli görünen ama büyüleyen detaylar
Oldukça farklı mimari yapılara sahip şehirlerden birisi Porto. Avrupa’nın çoğu yerinde sıklıkla rastladığınız tipik Gotik yapıdaki heybetli katedrallerden ziyade Azulejos denilen el yapımı ve mavi tonlarının ağırlıkta olduğu desenli seramiklerle kaplı kiliselerin dış yüzeyleri. İlk etapta hemen göze batan maviler ve seramikler, Porto’nun Avrupa’daki pek çok şehirden neden farklı olduğunu hemen ortaya koyuyor. Hatta Portekiz’in genelinde bu seramikler önem taşıyor fakat en çok Porto’da kendini bu kadar sade bir ihtişamla gösteriyor gibi geliyor bana…

Azulejos ile kaplı tipik bir Porto kilisesi

Ara sokaklardaki minik kiliseler bile bana daha samimi geliyor Porto’da
Hatta bu seramikler sadece kilise duvarlarını ya da binaları süslemekle yetinmiyor, çok daha güzelleri tren ve tramvayların kalktığı istasyonda, St. Bento (Estação de São Bento) da mevcut!

St. Bento bir istasyonuna pek benzemiyor değil mi? Ama cidden trenler kalkıyor içinden…
Bu tren istasyonunu çok daha farklı kılan ise asıl içindeki seramik çiniler. Buradaki motifler İspanyollarla Portekizliler’in savaşlarını konu alıyor.

İstasyonun içindeki çiniler

İnsan Haydarpaşa’ya veya Ankara Tren Garı’nın hazin sonuna üzülmüyor değil…
Bu arada hemen bir dipnot düşeyim: Portekizliler ve İspanyollar kültür ve dil açısından iki farklı millettir! (özellikle de Portekizce Avrupa’da en farklı telaffuzu olan, Avrupa’nın anlaşılması en zor dili bence. Hani bir dili iyi bilmeseniz de bir süre sonra anlamaya başlarsınız ya, örneğin; İtalyanca, hatta Fransızca’yı bile… Ama yok işte Portekizce öyle değil.)
Uyarım ise: Aslında İspanyolca’ya benzermiş gibi düşünülüyor değil mi? Eğer biraz olsun İspanyolca biliyorsanız sakın ama sakın bir Portekizli’ye İspanyolca soru sormayın! Terslenebilirsiniz, üstelik İspanyollarla ortak değerlendirilmeleri hiç hoşlarına da gitmiyor bilesiniz.
Bunun dışında ise Portekiz’den şimdiye kadar oldukça tatlı arkadaşlarım oldu. Çoğu Akdeniz İnsanı sıcaklığındadır ve eğlencelidir, üstelik bir İspanyol, İtalyan kadar da yüksek sesli ve fazla espri dozunu kaçırarak konuşmaz. Yani İspanyolca filan konuşmaya çalışmadığınız sürece durduk yere kimse sizi terslemez. Sahi İngilizce konuşmaları,telaffuzları Türk olduklarını filan düşündürebilir size. Çünkü Portekizliler ‘r’ harfini Almanlar kadar aşırı vurgulamadan tıpkı bizim gibi bastırarak söyleyebiliyor.
Porto’da ön plandaki detaylar
Köprüler…
Porto’da Douro Nehri boyunca serpiştirilmiş köprüler, yakından kaba gelse de şehri çok farklı bir hale getiriyor. Nehirde salınan ve ‘Rabelo’ adı verilen, şarap fıçılarını istiflemede de kullanılan balıkçı kayıkları Porto’nun zarif görüntüsünü köprülerle birlikte tamamlıyor adeta. Ayrıca tren yolculuğu yapmayı planlıyorsanız muhtemelen bir köprünün üzerinden zaten geçeceksinizdir.

Gustave Eiffel’in köprüsü (Dom Luís-I köprüsü)
Eiffel kulesini yakından inceleme fırsatı bulduysanız size çok tanıdık gelecektir yukarıdaki yapı da çünkü mimarı aynıdır. Köprü ise yakından kaba ve sağlam bir yapı, uzaktansa oldukça şık ve kullanışlı görünüyor.
Üzerinden tramvay hattı geçen ve ayakları Oporto Bölgesi’nde da kalan Dom Luís-I köprüsünün en üstünden harika fotoğraflar çekmeniz de mümkün.

Köprünün üstüne çıkmanız mümkün
Oporto…
Unesco tarafından koruma altında olan tarihi şehir merkezi ise işte Douro nehrinin kıyılarında (Ribeira) konumlanmaktadır ve buraya Oporto denmektedir. Son derece mütevazı bir görünüme sahip ve oldukça da iyi korunmuş tarihi yapılara doğru bakarken özellikle de kayıklar ve tekneler Oporto’yı daha da güzel gösteren detaylar olarak görünüyordu.

Vila Nova de Gaia kısmında nehrin karşına bakıyoruz, işte orası (O)Porto kısmı oluyor, nehir kenarı ise Ribeira…
Burada çok fazla yöresel motifler barındıran el işi önlükler, masa örtüleri, seramikler, çeşitli süs eşyalarının satıldığı mağaza ve tezgahlara rastlamanız mümkün.Hediye ve hatıra almayı seviyorsanız muhtemelen hoşunuza gidecek çok şey bulabilirsiniz Ribeira’da.
Porto’da özel bir yer: Livrario Lello

Livrario Lello’yu duyan var mı? Bence duymuş olabilirsiniz…
Livrario Lello harika bir kitapçı, hatta kütüphane bile denilebilir. Çapraz inen merdivenleri ve harika ahşap oymalı kitap rafları var. Burayı daha da özelleştiren ve ziyaretçi akınına uğratan yer olma sebebi ise JK Rowling’in Harry Potter’ı yazmaya burada başlaması, özellikle de o sıralarda yaşadığı Porto’dan çok esinlemesi.
Ne yazık ki içeride fotoğraf çekmek yasak. Bu yüzden de içinin nasıl olduğunu merak ederseniz kitapçının resmi sitesi için buraya tıklayabilirsiniz. Kitapçının yetkililerini de esefle kınıyorum bunun için, güzelim mekanı turistlere sabun satmayı düşünecek kadar çirkinleştirmeyi biliyorlar ama bir fotoğrafı çok görüyorlar. Neyse zaten ben onlara çaktırmadan çektim tabii ki, ama kalabalıktan bir şeye de pek benzemediği için koymuyorum buraya.
Genel fikrim: Gerçekten de Hogwarts’ı anımsatıyor. Turist akımına uğramasa buradaki koltuklarda oturup kitap okumak çok hoş olabilirdi… Eski ve sahaf niteliği taşıyan kitapların çok az sayıda olması, yerini modern kitaplara bırakması ve kütüphane sahiplerinin orayı fazla kar amaçlı kullanıp, hediyelik eşya da satmaya çalışması bir miktar soğutmuştu beni ama yine de güzelliğini inkar ettiremez.
Yerinde tatmadan aman gelmeyin: Porto Şarabı
Porto Şarabı’nı elbette Avrupa’da herhangi başka yerlerde, hatta marketlerde de bulabilirsiniz. Burada tadın deme sebebim ise yerel diğer markalara da ulaşabilme ihtimaliniz olması. Bildiğiniz markalar varsa onlardakinden çok daha iyi şarap çeşitlerine rastlamanız mümkün.
Şimdi şarap uzmanı olmadığım için üzümün bilmemne bağ bozumundan, bilmemne toprağında nasıl yetişip, handi kapta nasıl fermante edildiğine vs girmeden bu şaraplar hakkında bir fikir vereyim istiyorum tadını ve nasıl olduğunu merak ederlere. Çok amatörce özet geçecek olursam da :
‘Port vine’ genelde Porto’da Douro Vadisi ve Portekiz’in kuzeyinde yetişen üzümlerden üretilen bir şaraba verilen isim ve port şarabı terimi yemekten sonra ikram edilen şarapları ifade etmede kullanılıyor.
- Genel olarak genzinizi yakacak kadar tatlıdır.
- Ağızda uzun süre hoş bir tat bırakır. Genellikle orman meyvesi, özellikle de böğürtlen tadı hissedersiniz.
- Alkol oranı bildiğimiz şarapların aksine çok yüksektir. %19 gibi bir alkol oranı şarap için garip gelebilir fakat Porto Şarabı için tipik bir orandır.
- Şarap peynirle yenir klişesinin aksine, bu şarap seçtiğiniz çeşitine göre meyve,bitter çikolata, tatlılarla veya farklı aperatiflerle tüketilir. Aldığınız şarabın arkasında yazıyor olacaktır bu. Hatta Porto’da bunu şarap mahsenlerindeki görevlilere sorarsanız onlar zaten nasıl iyi gittiğini hemen sıralayacaklardır.
- Porto Şarabı diğer şarapların aksine açılınca ertesi güne veya bir iki güne bozulmuyor.
- Güzel haber: şişesine 8 Euro civarında vereceğiniz bir şarap bile inanılmaz kalitelidir ve size kendinizi iyi hissettirebilir! (Daha ucuza bile bulacaklarınız da kötü olmayacaktır)
- Dikkat dilinizi hatta dişlerinizi mora-kırmızıya boyayabilir 😀
Porto’da gezilecek diğer yerler ve yapılabilecekler listesi:
Bu şehri gezmenin en iyi yolu yürümek olsa gerek çünkü kıyıda köşede kalmış göze hitap edebilecek çok şey bulmak mümkün.Bu arada yokuş tırmanmaktan korkmamanız da gerekiyor. Dağlık bir ülke olan Portekiz’de bu durum hep geçerli zaten…
O kadar büyük bir şehir değil. Muhtemelen konaklama için seçtiğiniz yerden kıyıya kadar hiç durmaksızın inmeniz en fazla 20 dakika filan sürecektir.
Gidebileceğiniz en uzak mesafe yine bir o kadar zamanda varılabilecek Porto Üniversitesi’nin ana kampüsü ve çevresindeki sevimli birkaç sokak dışına çıkmayacaktır. Üniversitenin yakınınlarında ise, fotoğraf müzesine, grafitilerin olduğu pek çok sokağa ve sevimli parklara rastlamanız mümkün.

Üniversite kampüsü dediysek de çok da büyütmeyin gözünüzde.
Kaybolmak gibi bir korkunuz varsa bunun için kaygılanılmasına pek gerek yok ama bence mümkünse kayıp olunmalı. Zaten yokuş aşağı sokakları takip edince rıhtıma ulaşacaksınız yine nasılsa her şekilde… Tepelerden Duora nehrini, köprüleri gördüğünüzde nerede olduğunuzu anlamak ya da nereye nasıl gideceğinizi kavramak pek zamanınızı almayacaktır.

Kendinize manzaralı bir tepe bulun ve mümkünse kaybolun derim ben.
Porto hakkında bir fikre sahip olduğumuza göre artık, biraz toparlayalım şimdi gezilecek yerleri ve olmazsa olmazları:
Şimdi görülecek ve akılda kalacak belli başlı yapıları ve önemli özelliklerini şöyle sıralayabiliriz;
- Diğer Avrupalı turistlerin oldukça otantik bulduğu açık pazar. (fazla beklentiye girilmemeli, alışık olduğumuzu düşünüyorum)
- Torre dos Clerigos (Cleric’s Tower) ‘un bulunduğu meydan. Buranın biraz farklı bir mimarisi var ve sanki Prag’daymışsınız izlenimi yaratıyor. Orası ise şu resimdeki yer oluyor ve bahsettiğim Lello kitapçasına çok yakında kalıyor.
Torre dos Clerigos (Cleric’s Tower)
- Futbola ilgi duyanlar için Dragao Stadium.
- Müzik, Fotoğraf Müzesi ve tarihi şarap mahzenleri (yukarıda ufak detaylar verdiğim üzere)
- St. Bento Tren İstasyonu ve seramik panoları (özellikle açmıştım çünkü olmazsa olmaz!)
- Sao Francisco Kilisesi, Borsa Sarayı, Porto Katedrali, Liberdade Meydanı, Batalha Meydanı.
- Roma İmparatorluğu döneminden kalan surlar
O surlar… Roma İmparatorluğu da ne Roma’ymış…
Surlardan daha ilginci ise Japonlar’ın yaptığına inandığım bu ‘şey’
- 15 yy. dan kalma evlerin bulunduğu dik merdivenli sokaklar
- Ribeira kıyılarından nehre doğru bakan bir balık restoranında Portekiz’in geleneksel müziği Fado’nun eşliğinde bir meyhanede oturmak. (ben her iki Portekiz’e gidişimde de fakir olduğum için yapamadım, neyse Lizbon’da Fado müzesi ve ile de yetinmesini bilirim)
- Kahvaltıyı pastanelerden birinde etmek. Çok çeşitli ve güzel tatlılar mevcut. Ayrıca gerçekten kahve sevenler için kahve içmek tam bir olmazsa olmaz. Gerçek kahve kokusunu tam olarak alabilirsiniz.
En kısa zamanda Porto’yu keşfetmeniz ve martı çığlıklarına karışan huzurunu tatmanız dileğiyle… Umarım tatil planlarınıza bir katkısı olabilmiştir 🙂